KUR’AN NEDİR?
• Kur’an öğüttür.
Şüphe yok o (Kur’an), senin için de, ümmetin için de bir öğüttür. İleride (hepiniz, ona uyup uymadığınızdan) sorulacaksınız. (Zuhruf/44)
KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ
KUR’AN’DA ASHÂB
Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla
|
“KELÂM KELÂMULLAH, MÜBELLİĞ RESÛLULLAH.”
(SÖZ ALLAH’IN SÖZÜ, TEBLİĞ EDEN ALLAH’IN ELÇİSİDİR)
‘Resûlullah (S.a.v) buyurdular ki: ‘İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran radıyallahu anh der ki: ‘Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum.’ bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder.’ Bir rivayette şu ziyade var: ‘Yemin taleb edilmeden yemin ederler.’ (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud)
‘Resûlullah (S.a.v) buyurdular ki: ‘Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd’e hatta yarım müdd’e bedel olmaz.’ (Müslim)
GÜLLERİN EFENDİSİ GÜNLERİN EFENDİSİ HAKKINDA ŞÖYLE BUYURDULAR:
KUR’AN’IN SAHABENİN HAYATINDAKİ YERİ
Sahabe, Kur’an’ın ve Resulüllah’ın (aleyhissalatu vesselam) mucizesi olan bir topluluktur. Sahabe, Kur’an ile beraber ve Kur’an için yaşamış ve hayatını Kur’an’a adamıştı. Onlar, Kur’an’ı yaşama ve yaşatma istikametinde tarihte eşi benzeri görülmemiş bir aktivite sergilemişlerdir. İşkenceye, baskıya, zulme maruz kalmış ama, inandıkları değerlerden asla taviz vermemişlerdi. Allah’ın (cc) gönderdiği mesajı daha iyi yaşayabilmek için mallarını, mülklerini, yurtlarını bırakarak hicret etmişlerdi. Bu uğurda hayatlarını seve seve feda etmiş, hatta gönül verdikleri davaya engel olarak karşılarına en yakınları bile çıksa onları bile bertaraf etmekten çekinmemişlerdi (İbn Hişam, 2:112-113; İbn Kesir, 3:173-176).
Sahabenin hayatındaki en önemli şey, Kur’an’ın her ayetini öğrenmek ve O’nun gereğince yaşamaktı. Onların içinde her hangi bir işle veya bir ticaretle meşgul olanlar, günlerinin bir kısmını O’na ayırır, gerisini Allah Resulü’nün huzurunda geçirirlerdi. Gelen vahyi hemen öğrenmek ve bu hususta hiçbir kimseden geri kalmamak için Peygamberin (sas) huzurunda nöbetleşe bekler ve bir tek kelimeyi kaçırmamaya dikkat ederlerdi. Buhari’de nakledildiği üzere Hz. Ömer, bir gün kendisi Allah Resulü’nün huzuruna gelir, bir gün de Ensar’dan olan komşusunu gönderir; sonra, Peygamber Efendimiz’in yanında iken öğrendikleri dini meseleleri ve diğer vuku bulan hadiseleri birbirlerine anlatırlardı (Buhari, talak 83). Bunun yanında, sahabe içinde bütün vakitlerini Mescid-i Nebevi’de geçirerek ilahi vahyi ve Allah Resulü’nün sünnetini ezberlemeye kendilerini vakfeden ashab-ı suffa da vardı. Onlar, en tehlikeli anlarda bile kendilerini Kur’an okumaktan alamıyorlardı. Mesela, bir sefer sırasında Allah Resulü ashabı ile birlikte bir vadinin kenarında istirahat etmek üzere konaklamıştı. Ve gönüllü olarak iki sahabi, sıra ile nöbet tutuyordu. Nöbet tutan sahabe namaz kılmaya durmuştu. Düşman onu uzaktan farkederek ok atmaya başladı. Sahabe, vücuduna isabet eden okları çıkararak namazına devam etti. Sonra yanındaki arkadaşı durumun farkına varınca “neden ilk ok isabet ettiğinde bana haber vermedin?” diye sorduğunda, yediği oklarla birlikte yaralı halde namaz kılmaya devam eden sahabi, bunun sebebini şöyle izah ediyordu; “Namazda bir sure okuyordum, onu yarıda keserek namazı bırakmaya kıyamadım.” (Ebu Davud, taharet 79; Hakim, 1:258) Görüldüğü üzere sahabe, namazda Kur’an okurken öylesine kendinden geçmişti ki, yaralandığı halde dahi o okuduğu sureyi tamamlamadan namazını bitirmiyordu.
Sahabenin Kur’an’a olan bağlılığı, O’nunla bütünleşmesi, dost-düşman onları tanıyan herkes tarafından kabul edilmişti. Mesela, sahabe karşısında sürekli hezimete uğrayan Rum ve Fars kralları başa çıkamadıkları bu insanları değişik yollara başvurarak tanımaya çalışmışlardı. Gerek sahabe arasına gönderdikleri casuslardan ve gerekse bizzat sahabe ile savaşan askerlerinden aldıkları cevap hep aynıydı. “Onlar, ruhbanun fi’l-leyl (gece kendisini ibadete salmış bir abid), fürsanün fi’n-nehar (gündüz de bir cengaver). Onların arasında otururken yanındaki ile konuşmaya kalksan, okunan Kur’an ve zikir sesinden ne dediğini anlayamazsın. Çünkü onlar, sürekli Kur’an okuyup Allah’ı zikrederler (İbn Asakir, 2:96; İbn Kesir, 7:16).
Bu köşenin içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli’nin Hazırladığı Feyzü’l Furkan Açıklamalı Kur’an-ı Kerim Meali’nden alınmıştır. Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.